açılışı, aşk mutfağından yalnızlık tarifleri adlı kitapla yaptım. zaten adı bile ilgi alanıma girmeyi başardı ama öyküler inanılmaz vurucuydu. kimi zaman gözlerim bile doldu.
düş eş öyküsü baba ve oğlu arasında geçen diyalogdan oluşuyor. ut çalmayı bırakan baba, nedenini şöyle anlatıyor;
-bir gece eskisi gibi çalamadığımı farkettim. boynumu her geriye atışımda gömleğimin kolalı yakası ensemi keser, musikinin huzuru ile hayatın canımı yakan gerçeklerini dengelemeye çalışırdım.
o gece canım acımadı, çünkü annen gömleğimin yakasına pamuklu bir astar dikmişti. anladım ki insan evlenince eskisi gibi olamıyormuş. ertesi gün sattım umudumu...ben beni korumasını istemiyordum ki. o acıları yok etmesi için değil, benimle paylaşması için evlenmiştim annenle.
oyun evi öyüsünden;
*gitgide kirlenen dünyaya yabancılaşmaya başlamıştık, kendimizi boşlukta hissediyorduk ve ancak çocuksu bir temizliğin bu pisliğin içinde ayakta durabileceğine inanıyorduk...yani anlayacağınız dünyaya bir çocuk getirip, onun saflığına sarılarak ayakta kalmak istiyorduk. ne bencillik değil mi?
çıkış noktası öyüsünden;
*hangi kömür, günün birinde elmas olacağını önceden bilir?
bu arada "dördüncü kare" isimli bir öykü var mı acaba?